AKLIN SINIRLARI
Şeyh Muhammed Nazım El-Hakkani En-Nakşibendi Hazretlerinin 27 Ekim 1998 Sohbeti,
Ṭarīqatunā ṣ-ṣuḥbah wa l-khayru fi l-jam‘iyyah. Madad yā Sulṭān ul-Awliyā’. Peygamber aleyhisselatu ves selam insanlara nasihat için gönderilmiştir. Bütün geçen Peygamberler de insanlara nasihat için gönderilmiştir. Nasihat ne içindir? Nasihat, kendi hal ve şanını bilmeyen hem kendinden haberi yok, hem yapacağından haberi yok. Hem ne için bu dünyada bulunduğundan haberi yok. Bu tabi cehalettir. Yani insanın bu hayatta ne için bulunduğunu bilmemesi cehalettir.
Nasıl bulunduğunu bilmemesi gene cehalettir. Bu dünyada ne yapacağını, ne edeceğini bilmeyen kimse o da cahildir. Öyle ya. Ben bu alemde nasıl bulundum? Ben ne yapmalıyım? Veyahut ne yapacağım? Bu,insanların düşünmeleri gereken meselelerdir. Tabi bunun cevabını oturup düşünüp de bulmaya imkan yok. Düşünmeyle çözülecek mesele değil bu. Veya şimdiye kadar hiçbir kimse bu meseleleri düşünerek cevabını bulmuş değildir.Eh, atmasyon yani kitaplara itibar etmeyip de müspet ilim çerçevesinde bu insanların merak ettikleri mevzulara cevap vereyim diyerekten bazıları sivri akıllı ya, sivri akıllı aslında geri zekâlı. Çünkü bu sorduğumuz sorular insan ne için bulunmuştur, nasıl bulunmuştur, ne yapmakla mükelleftir? Geri zekâlı olan adam bunu müspet ilim çerçevesinde araştırmak ister. Müspet ilim buna cevap veremez. Çünkü müspet ilim ispata ve tecrübeye dayanan bir fendir. ispat edecek ve akıl yoluyla bir neticeye varacağı meselelerde sahibi salahiyettir. Yani otoritesi olabilir.Lakin tecrübe edemeyeceği mevzularda, ispat edemeyeceği mevzularda hüküm vermek onun, müspet ilmin mevzularının dışında kalır. İçinde değil. Madem ki sen, görüyorum evet bu tabaktır. Ne içindir?Kahve fincanı içindir. Neyden yapmıştır? Topraktan yapılmıştır. Kim yapmıştır? Bir insan yapmıştır. Başka ne görüyorsun? Nakış görüyorum. Nakışı kim yapmıştır? Böyle olaraktan bu şeyi yapan nakış yapmıştır.Hayır. Nakışı başkası yapmıştır, tabağı başkası yapmıştır.
Lakin maksat nakış değil, tabağın sureti değil. Bu tabağın ne için kullanıldığına dair olan malumattır.
Dünyalar yaratıldı. Yerler gökler var. Bir azamet gösterirler. Bir saltanat gösteriyor. Gökyüzüne baktığında bir saltanat görüyorsun. Kendine baktığında küçülüyorsun, azalıyorsun, tükeniyorsun. İnsanın büyüklüğü var. Sen aşağıdan tayyareyi görürsün. Değil mi? Tayyaredeki insan seni göremez. Sen aşağıdan ayı görürsün. Aydaki insan seni göremez. Sen aşağıdan güneşi görürsün. Güneşteki insan seni göremez.İnsanda gören aza gözdür. Değil mi? M: Evet.
Gözünde ortasındaki göz bebeğidir ki ufak bir mercimek tanesi kadar bir şeydir. İçine dikkat ettiğinde bir siyahlık var içeriye doğru. Gözün beyazı veyahut göz bebeğinin etrafında olan daire, o görmez. Gören,ortadaki bir milimetre kuturunda, çapında bir deliktir. Peki. Sen o kadarcık küçük bir aza ile kainatı seyrediyorsun. Yukarıya çıktığın vaktinde dünya da küçülür küçülür, nihayet kaybolur. Dünyanın, dünya ki dünyadaki insanın gördüğü alametlerden görülmüyor.
Dünya başka galaksilerden katiyen görülmez. Dünya belki bizim güneş sisteminin dışındaki yıldızlardan da baktığında görülmez. Güneş sistemi görülür de dünya, onun içerisindeki dönen dünya görülmez. Lakin dünyanın üstündeki o küçücük mahluk o sistemin dışında, güneş sistemini dışındaki yıldızı görür. O yıldızdaki seni göremez burada. Acayipliğe bak. E yahu öküzün gözü senin gözünden belki üç defa büyüktür. Öküz gökyüzünü görebilir mi? Görür mü? Görmez. Belki sistemi aynıdır.
Lakin o, böyle dönüp de gökyüzüne bakmaz. Baksa da uzanamaz onun gözü gökyüzüne. Ne iş ettik,
önümüzdeki yeşilliği kaptılar diye pişman olur. Bir kere daha bakmaz yukarıya. Bir tutam ot, başkası kaptı diyerekten, eksik kalsın, ne bakacaktım yukarıya. Önümüzdeki ot, çayırı yediler diye pişman olur, bir kere daha bakmaz. Koca koca gözleri var. Baksa da görmez zaten. Ne gördün der öbürü. Ne baktın?Bakmasaydın. Senin vazifen mi yukarı bakmak? İşte ot da gitti önünden. Acayip.
Bunun mesuliyeti koca gözüyle beraber o hasılı, o çayır çimeni yemektir. Oraya bakmak içindir. Yukarıya bakamaz. Hiçbir hayvan yukarı bakmaz. Onda da o hayvanat ilahi azamete bakmaya tahammül getiremez. İlahi saltanata bakamaz o. Bakamaz. Onun için dört ayak üzerinedir. Böyle kıyam durmuş değildir. Dört ayağının üzerindedir hayvanlar. Ve yukarıya bakamadığından dolayı, bakmalarına kuvvet yok onların, yemlerini başlarını uzatıp yerden toplar.
Tek mahluk insandır, ağzına getirir. Ayakta oturur, ayakta, oturarak yiyeceğini eliyle alır, ağzına götürür.Hiç insan tabağın içine eğilip de yemez. İnsana, Cenabı Allah şeref vermiş. Ve insan, insanın büyüklüğü onun için. Bir milimetre kuturundaki bir göz bebeğinden Allah kainatı seyrettiriyor insana. Allahu Akbar.Azametu Hüdara. El Azametu Lillah. İnsan.
Allah'ın büyüklüğü elbette ki bizim idrakimizin dışındadır. Görebildiğini, bilebildiğini bir hudut dahilinde görürsün, mütalaa edersin. Ondan öteye çıkamazsın sen. Ne kadar çalışsan ondan öteye çıkması yoktur.Göz görür. Lakin aldatır. Göz gökyüzüne baktığında gökyüzündeki azametli yıldızları nokta gibi gösterir sana. Kama huva, yani olduğu gibi görmeye insanın tahammülü yok.
Onun için Cenabı Allah insan gözünü o suretle yarattı ki insan gözü, o azametli yıldızları bir nokta
halinde takdim ediyor, görüyor. İnsan. İnsan, Hazreti insan. İnsan, mahlukatın içerisinde en şerefli, en
kudretlidir. Gerçi zayıftır. Bir cihetle zayıftır, bir cihetle kudret ve kuvveti de temsil eder. Ve dediğimiz gibi nokta kadar. Acaba bu insanın gözü kendisi mi görüyor?
İnsanın gözü, Cenabı Hakk'ın emriyle görüyor. Gör dediğini görüyor. Görme dediğini göremez. Allah'ın göstertmediğini insan göremez. Ne kadar uğraşsa, didişse Allah'ın göstertmediğini göremez. Neyi görmüştür insan şimdiye kadar? Şimdiye kadar neyi görmüştür insan? Hudutsuz kainatın içerisinde tabi bize göre hudutsuz, Allah'ın indinde her şeyin hududu vardır. Mahlukat hudutsuz olmaz. Bunun içerisindedir.Hudutsuz olan Cenabı Hak'tır. Onun için insan kendi çevresinden, kendisine dönecek. Şimdi düşünme yolu insana kendi üzerinde düşünme yolu var. Lakin insan hazır olan bir şeye bakıyor. İnsan, insanın teşekkülüne bakıyor. Tabi, ana karnındaki ceninin teşekkül safhalarını yüzde yüz takip etmeye imkan,ihtimal yoktur. Gizlidir. Ve insan ana karnında teşekkülü tamam olup dünyaya çıkacaktır.Dünyada insanın öğrenmekle memur olduğu şey, ben nasıl geldim bu aleme. Ne için geldim ben bu aleme? Benden ne isteniyor bu alemde? Sonum nereyedir? Şimdi bunları sormamak cehalettir. Bunları sorduğun takdirde cevabını üniversite profesörlerine gidip sorarsan sana cevap veremez. Cevap verir,lakin hududunu aşar. Çünkü profesör iki iki eder gibi bir hakikati ispatlayaraktan bu yeryüzünde olan hadiseleri ve yaşayan mahlukatı, üzerinde bulunduğumuz dünyayı araştırıp, anha minha biraz ondan biraz ötekisinden onun mahiyeti hakkında sana bir parça bir şey söyler.Lakin ondan ötede insanın düşünerekten kendi hakikatinden, yaratılış hikmetinden, yapacağı işinden,bulunduğunun hikmetinden söylemesi imkanı yoktur. Çünkü düşünerekten bu bulunmaz. Bu öyle bir kapıdır ki, anahtarı Yaratıcının elindedir, Peygamberine verir. Peygamber aleyhis selatu ves selam, o ümmetlerine verir. Ümmetlerine verir.
Onun için bu nasihat insanlara kendileri hakkında malumat verir. Onun için sohbet esnasında bir
kimselerin o sohbete itiraz etmeleri, şudur budur demeleri, hüküm kesmeleri onlara ancak cahilliklerini gösterir. Çünkü bu, üzerinde münakaşa yürütülmeyecek mevzulardır. Ve müspet ilim bir araştırma sahasının içerisine girmez o. Müspet ilim her şeyin ispatına bakar. Reyyel ayn görecektir, hissedecektir,bilecektir.Halbuki söylediğimiz bu meseleler bu tartı ölçüye girmez. Elinle temas etsen edilmez. Sırdır. Ruhanidir.Ki onu kullanaraktan insan bu alemdeki mevcudiyetinin sebebini, ne için olduğunu, ne yapacağını,kendisinden ne isteneceğini, istendiğini ondan alacaktır. Düşünmek yolu yok onda. Düşünme yolu kapalıdır. Onun için peygamberlerin vazifesi, hepsinin aleyhimus selam, bütün peygamberler insanoğluna düşünceyle bulamayacakları hakikatleri getirmişlerdir. Beğenirsen alırsın. Beğenmezsen benim aklım almadı.
Yahu akıl hududunda değil ki bu. Ak